Konu kenevir olduğu zaman çoğu kişinin kenevir kullanımının şizofreniye neden olacağı veya kullanan kişiyi delirteceğine dair endişeleri vardır. Tabii ki madde kullanımı ve akıl sağlığı birbiriyle bağlantılıdır, fakat bu bağlantının tam olarak hangi yönde olduğuna ve nasıl geliştiğine dair anlayışımız yeni yeni gelişmeye başlamıştır. Madde kullanımı bazı bireyler için tehlike arz ederken, diğer bireyler için hiçbir yan etki yaratmayabilir.

Bu yazımda, 1960ların başından günümüze kadar yapılan kenevir kullanımı ve psikoz ile ilgili önemli araştırmaları ve fikirleri değerlendirip, bu konu ile ilgili araştırmaların geçirdiği evrimden bahsedeceğim.

Psikoz, geçici olarak gerçeklerden kopmak demektir, bu rahatsızlık algılamayı ve algıların işlemesini değiştirir. Aynı zamanda psikoz şizofreninin önemli semptomlarından biridir. Kenevirin psikoz ve şizofrenideki rolü uzun süredir araştırılmakta olan bir konu, sosyal ve politik faktörler ise bu konudaki araştırmaları etkilemekte.

Kenevirin akıl sağlığı için problem teşkil ettiğine dair endişenin yeni bir görüş olmadığını yazının başında belirtmekte fayda var. 1772 yılında, Grose (1)  Hindistan’da beng (kenevir macunu)  kullanımından doğan kaygısını şöyle anlatmışı: “… bunun kullanımından ne zevk alındığını söylemek pek zor. Nahoş tadının ve şiddetli kullanımının yanı sıra geçici bir delilik hali yaratıyor. Hatta, bazı kişilerde, a-muck (bunalım sonucu öldürme arzusu) dedikleri şeyi ortaya çıkarıyor. Öyle ki, bu kişiler kendileri öldürülene kadar önlerine gelen herkesi canice ve ayrım yapmaksızın öldürüyorlar, tıpkı kuduz köpekler gibi.”

Kenevir ve psikoz arasındaki ilişki 100 yıldan fazla süredir ilgi görse de, 1960’lı ve 1970’li yıllarda kullanımı bir çok ülkede popülerleşmeye başladığı zaman kenevirin, akut psikoz ve şizofreniye yol açtığına dair iddialar ciddi bir şekilde araştırılmaya başladı. Bu iddialara takiben kenevir bir çok ülkede yasadışı bir madde olarak sınıflandırıldı.

1960’lar

1960’larda bir çok batı ülkesi kenevir gibi zevk verici maddeler ile tanışmaya başladı.

1963-64 yıllarında, İsrail’de yaşayan Raphael Mechoulam adlı tıbbi kimyager, kenevirin içindeki iki önemli madde olan Cannabidiol (CBD) ve Tetrahydrocannabinol’u (THC) keşfeder. Bu iki maddenin keşfi ve izole edilmesi tıbbi kenevir biliminin başlangıcı olarak kabul edilmektedir (2).

1969 yılında Birleşik Krallık’ta kenevir kullanımı ve kenevir kullanımına ilişkin suçların artışını inceleyen Wotton raporu (3) bu konu ile ilgili önceki literatürün “geniş ve çelişkili” olduğunu belirtmişti. Bu rapor zamanının çok ötesinde iddialar içeriyordu.

“Makul dozlarda ve uzun vadede kenevir kullanımının zararlı bir etkisi yoktur. (…) Kenevir; afyon, amfetamin ve barbitürat, hatta alkolden bile daha az tehlikeli bir maddedir. (…) Başta gençler olmak üzere, toplumun birçok farklı sınıfından bireyler daha önce kenevir denedi, azımsanamayacak sayıda kişi ise sosyal zevk için düzenli olarak kenevir kullanmakta. Ortada bu aktivitenin şiddetli suç, bağımlılık veya tıbbi müdahale isteyecek bir psikoz yarattığına dair kesin bir kanıt yok.”

Raporun ana önergesi, küçük miktarda kenevir tasarrufunun ciddi bir suç sayılmasının ve hapis ile cezalandırılmasının doğru olmamasıydı. Zamanının içişleri bakanı James Callaghan, raporu reddeder ve parlamentoda yaptığı konuşmasında raporu hazırlayan komiteyi sadece kenevir üstüne yoğunlaşmalarından ötürü, “ahlaksız bir reklam peşinde koşan lobi ve yasallaştırma taraftarları” olmakla suçlar. Fakat, bir yıl sonra Wootton önergesinin söylemlerini birleştirerek keneviri dekriminalize etmeye yönelik yeni bir yasa tasarısını meclise sunar.

1970’ler

Bazı araştırmacılar artan ruhsal problemler ve toplumda artan kenevir kullanımı arasında bağlantı olduğunu iddia etmekteydiler, böylece 1970lerde bu bağlantıya olan ilgi yenilenmişti.

Çoğu, Amerika Birleşik Devletleri’nden olan araştırmacılar kenevir kullanımı ve psikoz arasındaki bağlantıyı incelediler (4-9), bu çalışmalar kenevir ve psikoz arasındaki ilişkiyi aydınlatmaya başlamıştı. Bu çalışmaların birinde onlarca yıl devam edecek karmaşık konulardan birine değinilmişti: “kenevir kısa süren, akut bir psikoz reaksiyonuna mı sebep oluyordu, yoksa uyanmaya bekleyen şizofreniyi mi tetikliyordu.?” (4).

Bu cevaplaması zor olan bir soruydu, zira teşhis olmamış, prodromal psikoz evresinde olan birinin kenevir kullanması şizofreniye yol açabiliyordu.

1980’ler

Bu dönemde ruh sağlığı hizmetlerinin ortaya çıkmasına tanıklık edilmiştir,  büyük kurumlar görevden alınıp, hastalar kendi bölgelerindeki küçük sağlık merkezlerine taşınmışlardı. Bu durum eski hastaları daha önce sınırlı erişimleri olan maddelere hiç olmadığı kadar yaklaştırmıştı.

Bu yıllarda İsveç’te kenevir tüketiminin artması ve bazı psikiyatrların psikoz yaşayan hastalarının kenevir kullanımına dair raporları Sven Andréasson’un ilgisini çeker. Andréasson, 1969 ve 1970 yılları arasında mecburi askeri göreve alınmış 45,570 İsveçli erkeğin anketlerini analiz etmenin kenevir kullanımı ve psikoz arasındaki bağlantıyı ortaya çıkaracağını düşünür. Andréasson sonuçları değerlendirmek için kenevir kullanımını sık ve seyrek kullanım olacak şekilde ikiye ayırır, sık kullanım 50 defa ve daha fazla kez kullanım olarak tanımlanır. Kenevir kullanımını iki seviyede inceleyen Andréasson, kenevir kullanımı ve şizofreni arasında doz-etki ilişkisi olduğunu iddia eder. Bu önemli bulgu, sonraki çalışmalara yön vermiştir (10-11).

Daha önceki çalışmaların aksine Andréasson ve arkadaşları alkol, tütün ve psikiyatrik teşhis gibi  şizofreniyi tetikleyecek potansiyel faktörlerin etkilerini değerlendirmeye çalışmışlardı. Yapılan çok katmanlı analiz, potansiyel faktörlerinin kontrol altına alınmasına rağmen yüksek şizofreni riskinin sürdüğünü göstermişti.

1969 yılında mecburi göreve çağrılmadan önce konulan bir psikiyatrik teşhis ile 1983 yılında  şizofreniye ilerleme arasında önemli bir bağlantı olduğu belirtilmişti. Çalışmanın sonuçları daha sık kenevir kullanan kişilerin şizofreniye yakalanma ihtimalinin daha yüksek olduğunu işaret etmekteydi. Fakat, daha sonra yapılan takip çalışmalarında şizofreni teşhisi konulan 274 kişiden sadece 21’inin sık kenevir kullanıcısı olduğu ortaya çıkmıştır. Bu bulgu, araştırmacıların  şizofreninin kenevir kullanımından ziyade, kenevir kullanımının şizofreninin bir sebebi olduğunu tartışmasına yol açmıştır. O yıllarda atılan bu düğüm günümüzde hâlâ daha sıkça tartışılan ve araştırılan konular arasında bulunmaktadır.

Zubin ve Spring’in (12) Stress Savunmasızlığı Modeli (Stress Vulnerability Model) 1970’li yılların sonunda ortaya çıkan en ilgi çekici fikirlerden biriydi, bu model keşfedilmemiş şizofreninin bireyin genetik yatkınlığı, travma ve psikoaktif madde kullanımı ile ortaya çıktığını iddia etmekteydi. Andréasson bu modelin kendi çalışmasındaki kenevir kullanan şizofreni vakalarını açıklayabileceğini öne sürmüştü; Andréasson’un 1980 yılında önerdiği; biyoloji, psikoloji ve çevre arasındaki dinamik etkileşimin incelenmesi, günümüzde psikoz ve kenevir kullanımı araştırmalarına yeni yeni uygulanmaya başlamıştır (13).

Bu dönemde kenevir kaynaklı psikozun, normal psikozdan ayrı bir konsept olarak düşünüldüğünü söylemek yanlış olmaz. Bu görüş, çevresel faktörleri göz ardı ederek, psikozu ırk ve kültür seviyesine indirgeyen tıp uzmanları tarafından teşvik edilmekteydi (14). Bazı psikiyatrlar “kenevir psikozu”  terimini kullanışlı bulmuyorlardı, terimi kullanışlı bulan psikiyatrlar ise tam olarak ne anlama geldiği konusunda hemfikir değildiler (15).

1980’leri kenevir ve psikoz arasında bir bağlantı olduğuna dair bir ifade ile geride bırakırken, bu bağlantının yapısı hakkındaki belirsizlik hâlâ devam etmekteydi. Andréasson’un yaptığı çalışmada sık kenevir tüketiminin, yüksek şizofreni riski ile ilişkili olduğu sonucuna varılsa da, Andréasson bu ilişkiyi şöyle açıklamaktaydı:

“Kenevir tüketimi ile şizofreninin arasında istatistiki bir bağlantı var demek, kenevirin şizofreniye yol açtığı anlamına gelmez. Sık kenevir tüketimi, tam aksine, ortaya çıkmayı bekleyen şizofreniden de kaynaklanabilir.”

Andréasson kenevir kullanımı ile şizofreni arasındaki ilişkiye ve gelecekte yapılacak araştırmalara dair önemli ipuçları sunsa da, bireylere ve topluma yönelik güvenilir tavsiyelerde bulunma konusunda yetersizdi.

1990’lar

1990’lı yılların başında “Kenevir psikozu” ve kenevir ile psikoz arasındaki bağlantıya dair şüpheler devam etmekteydi, Thornicraft (16) kenevir psikozunun kesin bir teşhis olması için yeterli epidemiyolojik kanıt olmadığı konusunda kararlıydı, bu yüzden 1990’larda da araştırmacılar kenevir kullanımının mı psikoza, yoksa psikozun mu kenevir kullanımına yol açtığı ile ilgili çalışmaları devam etmekteydi (17). Yapılan çalışmaların çoğu kenevir tüketiminin ve tüketilen kenevirin kuvvetinin düzgün olarak ölçülememesinden dolayı problem yaşıyordu (18). Aynı zamanda, psikozun sebepleri ve  kenevirin oynadığı rol tartışılmaya devam ediyordu.

1990’larda DSM (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders) ve ICD (International Statistical Classification of Diseases and Related Health Problems) gibi uluslararası sınıflandırma indeksleri, kenevir psikozunu normal psikozdan ayrı bir kategori olarak görmekteydi, fakat teşhisi destekleyecek kanıtlar halen daha tartışılmaktaydı. Gruber ve Pope literatürü inceleyip, 9000’den fazla psikiyatrik denetleme sorumlusu ile görüştükten sonra, kenevir psikozunu destekleyecek yeterli kanıt olmadığına kanaat getirdi (19). DSM ve ICD’nin güncel versiyonları halâ daha kenevir psikozunu sınıflandırmalarına dahil tutmakta, fakat kenevir psikozu, normal psikozun bir alt-kategorisi olarak görülmekte ve bu iki faktörün birbirini nasıl etkilediğine dair çeşitli açıklamalar bulunmakta.

1998 yılında Wayne Hall “Kenevir Kullanımı ve Psikoz” adlı değerlendirme makalesini yayınlar. Makale, bu alanda dominant iki hipotezi inceleyip, o zamana kadar olan gelişmelere dair görüşlerini sunar (20).

İncelenen ilk hipotez, 1970lerin başından beri süre gelen ağır kenevir tüketiminin, spesifik bir kenevir psikozuna yol açtığına dair olandı. İkinci hipotez ise kenevir kullanımının altta yatan şizofreniyi hızlandırdığı veya semptomları kötüleştirdiğiydi. Daha önceki dönemin şüpheciliğinin bir yansıması olarak, Hall spesifik bir kenevir psikozu fikrine inanmıyordu. Kendi makalesini yayınlayana kadar çıkan bulguları incelemesinin ardından, Hall kenevir psikozu olgusunun çok zayıf tanımlanmış ve çok geniş klinik özelliklere sahip olduğunu iddia ediyordu. Bu çalışmalarda kontrol grubunun olmaması ise hipotezi daha da güçsüzleştiriyordu.

Raporda ikinci hipoteze dair bulguların daha kaliteli olduğunu fakat bu bulguların yorumlanmasının yine de kolay olmadığı belirtilmiş. Buna ilaveten, Hall, sadece kenevir kullanmış şizofreni vakasına rastlamanın çok zor olduğuna da değinmiş, çünkü çoğu vaka kenevirden önce alkole maruz kalıyordu. Alkol kullanımı da psikozu değerlendirmede önemli bir faktördü, çünkü psikoz gibi ciddi sağlık problemleri ile daha önce alkol ile de ilişkilendirilmişti (21-23).

Günümüz

Teknoloji ve bilimin kazandığı ivme sayesinde kenevir daha detaylı şekilde incelenmeye başladı. tetrahydrocannabinol (THC), Sativa kenevirin içinde bulunan ve kenevirin etkin efektlerinden sorumlu madde. Bir diğer önemli madde ise cannabidiol (CBD), önceden farmakolojik bir değeri olmadığına inanılan bu madde, yapılan yeni çalışmalar ile THC’nin yarattığı psikoz-benzeri semptomları önleyebildiğini gösteriyor. Bu bulgu gerek fareler, gerek ise insan denekler tarafından onaylanmakta. Ayrıca, CBD’nin şizofrenide kullanılan anti-psikotik ilaçlar kadar etkili olduğunu gösteren pek çok çalışma da mevcut (24).

40 yıl önce, şizofreniye sebep olduğu inanılan bu bitki 40 yıl sonra şizofreni tedavisi için kullanılacak mı?

Bir sonraki yazımda kenevir araştırmalarındaki en önemli bulgulara, en yeni çalışmalara ve gelecekteki kullanım alanlarına değineceğim.


Referanslar

 

  1. Grose, J. H. (1772). A Voyage to the East Indies, Vol. 2. London: S. Hooper.
  2. Mechoulam, R., & Shvo, Y. (1963). Hashish—I: the structure of cannabidiol. Tetrahedron, 19(12), 2073-2078.
  3. Home Office Advisory Committee on Drug Dependence, Wootton report (1969). Report of the Advisory Committee on Drug Dependence: Cannabis. Her Majesty’s Stationery Office (HMSO).
  4. Schofield M. (1971). The Strange Case of Pot. Baltimore, MD: Penguin.
  5. Spencer D. J.  (1970) Cannabis induced psychosis. Br J Addict Alcohol Other Drugs; 65: 369–72.
  6. Kolansky H.,MooreW. T. (1971) Effects ofmarihuana on adolescents and young adults. JAMA; 216: 486–92.
  7. Halikas J. A., Goodwin D. W., Guze S. B. (1972). Marihuana use and psychiatric illness. Arch Gen Psychiatry; 27:162–5.
  8. Negrete J. (1973). C. Psychological adverse effects of cannabis smoking: a tentative classification. Can Med Assoc J; 108: 195.
  9. Chopra G. S., Smith J. W. (1974). Psychotic reactions following cannabis use in East Indians. Arch Gen Psychiatry; 30: 24–7.
  10. Tennant F. S., Groesbeck C. J. (1972) Psychiatric effects of hashish. Arch Gen Psychiatry; 27: 133–6.
  11. Andréasson S., EngströmA., Allebeck P., Rydberg U. (1987) Cannabis and schizophrenia: a longitudinal study of Swedish conscripts. Lancet; 330: 1483–6.
  12. Gage S. H., Jones H. J., Burgess S., Bowden J., Smith G. D., Zammit S. Assessing causality in associations between cannabis use and schizophrenia risk: a two-sample Mendelian randomization study. Psychol Med 2016; 47: 1–0.
  13. Zubin J., Spring B. (1977) Vulnerability: a new viewof schizophrenia. J Abnorm Psychol; 86: 103.
  14. Hides L., Kavanagh D., Mueser K. (2011) Understanding cannabis use in schizophrenia. In: Castle D., Murray R. M., D’Souza D. C., editors. Marijuana and Madness. Cambridge: Cambridge University Press;, pp. 218–21.
  15. Ranger C. (1989) Race, culture and ‘cannabis psychosis’: the role of social factors in the construction of a disease category. J Ethn Migr Stud; 15: 357–69.
  16. Littlewood R. (1988) Community-initiated research: a study of psychiatrists. Psychiatr Bull; 12: 486–8.
  17. Thornicroft G. (1990) Cannabis and psychosis. Is there epidemiological evidence for an association? Br J Psychiatry; 157: 25–33.
  18. Hambrecht M., Häfner H. (1996) Substance abuse and the onset of schizophrenia. Biol Psychiatry; 40: 1155–63.
  19. Thomas H. (1993) Psychiatric symptoms in cannabis users. Br J Psychiatry; 163: 141–9.
  20. Gruber A. J., Pope H. G. (1994) Cannabis psychotic disorder. Am J Addict; 3: 72–83.
  21. Hall W. (1998) Cannabis use and psychosis. Drug Alcohol Rev;17: 433–44.
  22. Degenhardt L., Hall W., Lynskey M. (2001) Alcohol, cannabis and tobacco use among Australians: a comparison of their associations with other drug use and use disorders, affective and anxiety disorders, and psychosis. Addiction; 96:1603–14.
  23. Gregg L., Barrowclough C., Haddock G. (2007) Reasons for increased substance use in psychosis. Clin Psychol Rev; 27:494–510.
  24. Zuardi, A. W., Crippa, J. A., Hallak, J. E., Bhattacharyya, S., Atakan, Z., Martín-Santos, R., … & Guimarães, F. S. (2012). A critical review of the antipsychotic effects of cannabidiol: 30 years of a translational investigation. Curr Pharm Des, 18(32), 5131-40.