Dr. Ben Sessa, dünyanın önde gelen psikedelik madde araştırmacılarındandır ve geçtiğimiz haftalarda kendisiyle doktorama ikincil süpervizör olma konusunda konuştuk. Kendisiyle ilgili araştırma yaparken, aşağıdaki yazısına rastladım ve sizlerle paylaşmak istedim.
“Maddeler benim hayatımın merkezinde. Tıpkı senin gibi, uyuşturulmuş bir anne tarafından dünyaya getirildim, doğumdan birkaç dakika sonra ilk enjeksiyonumu aldım ve çocukluğum boyunca sürekli olarak bana bu dozlar verildi.
Maddeler; harekete geçip işe gitmeme, günlük hayatımı sürdürmeme ve akşamları beni rahatlatma gibi konularda bana yardımcı oluyor. Ben düzenli olarak yasal maddeler tüketiyorum. Hemen hemen herkes gibi.
Gözetim cezası almış çocuklarla çalışıyorum, çoğu hapsedilmeden önce eğlenmek için madde kullanmışlar. Ayrıca bir yetişkin bağımlılık servisinde çalışıyorum -ki buradaki insanların asıl sorunlarının madde olduğu konusunda bir yanlış anlaşılma söz konusudur.
Sorun madde kullanımı değil.
Bağımlılık madde kullanımı ile ilgili değildir. Daha ziyade, kaçırılmış fırsatlar ve kronik umutsuzluk kişiyi maddeleri kötüye kullanmaya itebilir.
Hastalarım sadece kendi kendilerini tedavi ediyor. Kim onları suçlayabilir ki? Onların ilaçları (eroin, crack ve alkol) hayatın keskin kenarlarını yontma konusunda benim önerebileceğim çözümlerden (Prozac) daha çok işe yarıyor. Yine de onlara benim ilaçlarımı veriyorum ve ben böylece onları, kendi çözüm yollarından uzak tutuyorum. Ancak klinik deneyimlerimde gözlemlediğim üzere, hiçbir madde kendi başına ruhsal sorunları ortadan kaldıramaz. Çoğu psikiyatri reçetesi, hastalık belirtilerinin çatlakları üzerine kağıtlar yapıştırır ve tedavi edici olmayan bakım terapilerini oluşturur. Sıkıntılarının kökeninin (çocukluk çağı travması, sosyal dışlanma, eğitim ve fırsatların eksikliği) çözülmesi zor ve pahalıdır.
Prozac ise daha ucuz ve daha hızlıdır.
Ayrıca aile hukuku mahkemelerinde de çalışıyorum. Geçmiş veya gelecekteki potansiyel uyuşturucu kullanımına dayalı olarak, mahkeme kararları ile yargılanan ebeveynleri ve çocukları değerlendiriyorum. Ancak söylemem gerek ki madde kullanımı ve kötüye kullanım farklıdır. Maddenin kötüye kullanımı ve yarattığı bağımlılık kullanılan maddenin suçu değildir. Sadece maddeleri yasaklamak ve kullanıcıları suçlu ilan etmek oldukça basit ve tehlikeli bir budalalıktır. Maddeleri sınıflandırmak için kullandığımız sistem, bilim dışı, sosyal olarak sorumsuz ve ahlaki olarak kabul edilemez. Uyuşturucu yasalarımız, maddelerin zararlarını, ölümleri, bağlantılı suçları ve hatta uyuşturucu kullanımını arttırmamaktadır. Homeopati’nin bile (“okunmuş su” tarzında bir tedavi yöntemi), yasaklama ile kıyaslandığında, daha fazla bilimsel geçerliliği vardır. Maddelerin A, B ve C sınıflarına keyfi olarak atanması farmakolojik geçerliliğe sahip değildir, tehlikeli ve dayatılmış bir eylemdir, ayrıca halk sağlığı ile ilgili saptırılmış mesajlar verir.
İnsanları maddeler öldürmez. Yasaklar öldürür.
(Bu noktada müstakbel co-süpervizörüm ile görüş ayrılığı yaşıyoruz, ben bilinçsiz madde kullanımının öldürebileceği görüşündeyim. Muhtemelen Dr. Sessa da bunu kastediyordur?)
Yine de, uyuşturucu kanunlarımızdaki, verimsizliklerin yetersiz olduğuna dair net kanıtlara rağmen, 50 yıl boyunca herhangi bir değişiklik yapılmadan uygulanmaktadır. Neden? Bu genellikle duruma yardımcı olmayan komplo teorilerine giden karmaşık bir sorudur. Bundan kaçınmak için, sadece iyi niyetle birbirini izleyen hükümetlerin yıkıcı politikayı sürdürdüğünü varsayabilirim.
Bu durum, birini uyuşturucuya yönlendirmek için yeterlidir.”
Yazının orjinali için