Dr. Gabor Maté, Globe and Mail’in eski köşe yazarlarındandır. Kısa bir süre önce travma ve bağımlılık konusundaki çalışmaları nedeniyle Kanada nişanı ile ödüllendirildi. Aşağıdakiler, yazarın kitabı, “Aç Hayaletler Diyarında: Bağımlılığı Olan Yakın Buluşmalar”ın yeni bir baskısından uyarlanmıştır.

“Hz.İbrahim’den Aztekler’e kadar, eski kültürler tanrıları tatmin etmek için insan feda etmiştirler- yani kendi kaygılarını ve yanlış inançları yatıştırmak için. Bugün, Kuzey Amerika’yı etkisi altına opioid epidemiğinin de gösterdiği gibi, insanları kurban etmenin bizlere uygun bir versiyonu da mevcut. Kanada’da son zamanlarda yayınlanan bir Kamu Sağlığı Kurumu raporuna göre, Kanada’da 2017 yılında yaklaşık bir önceki yıla göre yüzde 50’ye varan bir artışla neredeyse 4000 opioid ilişkili ölüm vakası görüldü. Bu salgın “ülkenin her bölgesini etkiledi” ve “aileler ve topluluklar üzerinde yıkıcı etkiler” yarattı.

Kaybedilen yaşamlar, kendi yanlış inançlarımızın ve inkarlarımızın haklı çıkarılması için gerçekleştiği de söylenebilir. Bağımlı kişiler, özellikle madde bağımlılığı,  bağımlılığın psikoloji ve nörobiyolojisiyle hesaplaşmamak için toplumumuzun gönülsüzlüğüyle mağdur ediliyorlar.

Uyuşturucu kullanımının gerçekten ne olduğunu kavramış olsaydık ölümcül gelgitin kökünü kazıyıp, kurban döngüsünü sonlandırırabilirdik.  Bağımlılığımızın evrenselliğini kültürümüzün genelinde fark etmiş ve önyargıdan ziyade gerçeği yansıtan uygulamaları benimsemek iyi bir adım olurdu.

Başka bir deyişle, eğer uyuşturucu kullanıcılarını dışlamak yerine, yaklaşımımızı bilim ve empati’ye dayandırarak herkes için daha çok fayda sağlayabilirdik…

Bu “eğer” ler, bugüne kadar hiç bu kadar acil olmamıştı, sadece opioidler ve diğer bağımlılık yapan maddeler yüzünden değil. Dünya Sağlık Örgütü, “bilgisayar oyunu bağımlılığı”nın ruh sağlığı ve sosyal işlevsellik için önemli bir tehdit olduğunu ilan etti. Bu araştırmaya göre, akıllı telefonlar, yeni ve bağımlılık yaratan bir odak noktasıdır. Bağımlılık yapan aşırı yeme, cinsel kompülsiyonlar, patolojik kumar veya alışverişin yıkıcı yaygınlığından bahsetmemiz gerekmez mi? Sigara kullanımı ya da aşırı alkol tüketimi gibi mükemmel yasal alışkanlıklar, şu anda bile opiyatlardan çok daha prolifik katiller. Uyuşturucu kullanıcılarından utanma ve marjinalleştirme çabamız kültürümüzdeki geniş çaplı bağımlılığa olan rahatsızlığımızı kamufle etmektir.

Tüm bağımlılıkların özü, dünyanın en ünlü eroin kullanıcılarından  biri -uzun süredir eroin kullanmasa da- tarafından kısa ve öz bir şekilde dile getirildi. Rolling Stones gitaristi Keith Richards’ın şu anda hayatta olması birçok insan tarafından modern bir mucize olarak nitelendirilmektedir. Richars bağımlılıktan “Kasten olmasa da, unutulmak için bir arayıştı” diye bahsediyor. “Geçtiğin kıvrımlar sadece birkaç saatliğine kendin olmamak içindir.” Diye devam ediyor.

İnsanlar neden kendi bedenlerinde bu kadar rahatsızlık duyuyorlar ki, kendi kendine zarar verme riski altında bile, kendilerinden kaçmaları gerekiyor? İnsanoğlu bu tür dayanılmaz acıları, hayatlarını tehlikeye atacaklarını bilerek nasıl çeker?

Ünlü travma psikiyatristi Bessel van der Kolk, “İnsanları uyuşturucu kullanmaya iten şeyden bahsetmeliyiz” diyerek, çocukluk çağı travması ve bağımlılığı arasında hemen hemen doğrudan bir ilişki olduğuna işaret ediyor. “Kendileri hakkında iyi hisseden insanlar bedenlerini tehlikeye atan şeyler yapmazlar … Travmatize olmuş insanlar göğsünde heyecanlı, huzursuz bir sıkışıklık hissederler. Hissettikleri şeylerden nefret ederler, Vücutlarını stabilize etmek için uyuşturucu kullanıyorlar. ” Bu bedenin ve zihnin düzenlemesi, sıkıntıdan kaçmak için tüm bağımlılıkları, madde bağlantılı veya hafif, şiddetli veya şiddetli hareketleri aktive eder.

Insanlara “Size neye bağımlı olduğunuzu sormayacağım” diyoruz “ne zaman? ve ne kadar süredir?” diye de sormuyoruz. Sadece – bağımlılıkları ne olursa olsun – “Kullandığınız maddede neyi seviyorsunuz?” ve “Kısa vadede, size ne verdi ki bu kadar çok istekli oldunuz? ” diye soruyoruz. Çoğunlukla cevaplar şöyleydi: “Duygusal acıdan kurtulmama yardımcı oldu… beni neşelendirdi… stresle başa çıkmamda bana yardımcı oldu… bana huzur verdi… başkalarıyla bağlantı hissi… bir kontrol duygusu” Bu cevaplar bağımlılığın ne bir seçenek, ne de öncelikli olarak genetik ya da edinilmiş bir hastalık olmadığını işaret etmektedir. Kişinin gerçek insani sorunları çözme girişiminden kaynaklanır: Duygusal kayıp, ezici stres, kayıp bağlantı. İnsan ıstırabının ikilemini çözmek için ümitsiz ve nihayetinde nafile bir girişimdir.

Uyuşturucu kullanımından, kumar oynamaya kadar tüm bağımlılık davranışları ya doğrudan ağrıyı hafifletir ya da dikkati başka yere çeker. Geçici olarak, hepsi kendi kendilerine verdikleri huzursuzluğu rahatlatmayı hedefler. Bu yüzden benim ilk sorum “Neden bağımlılık?” değil, “Neden acı?” olmuştur. 12 yıllık çalışmamda, cevap daha keskin olamazdı. Kadın danışanlarımın istisnasız hepsi çocukken cinsel istismara uğramıştı. Benim hastalarımdan hiçbiri – erkek ya da kadın – bir tür büyük travmadan kaçınamamıştı. Tabii ki bağımlılıkların hepsi bu kadar ağır bir incinmeden kaynaklanmaz, ama hepsi de üzüntü, çaresizlik ve yabancılaşmadan kaynaklanır.

Bruce Alexander, “Bağımlılığın Küreselleşmesi: Ruhaniyet Yoksulluğunda  Bir Araştırma” adlı seminal çalışmasında, “En zararlı bağımlılıklar bile, yerinden edilmiş kişiler için hayati bir uyarlama işlevine hizmet ediyor” diyor ve ekliyor “Sadece kronik ve ciddi şekilde yerinden edilmiş insanlar bağımlılığa açıktır.” Alexander’in  “yerinden edilmekten” kastı “kalıcı psikososyal entegrasyon eksikliği”dir.

Biz yerinden edilme veya travma olarak adlandırsak da, temel nedenlerini ele almadan bağımlılığı değerlendirmenin etkili bir yolu yoktur. Toplum olarak tüm bilimsel, anlatı ve epidemiyolojik kanıtlara rağmen bu kaçınılmaz hakikati benimsemekten çok uzaktayız.

Kırk yıl önce, British Columbia Üniversitesi’ndeki tıp fakültesinden dört yıl boyunca bir defa olsun psikolojik travma ve insan sağlığı ve gelişimi üzerindeki etkilerine dair tek bir bilgi bile edinmemiştim.  Rahatsız edici olan, travmayı zihinsel ve fiziksel hastalıklara ve bağımlılığa bağlayan çok sayıdaki inandırıcı araştırmaya rağmen bugün bile çoğu tıp öğrencisi bu konularda donanımlı değil.

Umutsuzluğun tezahürüne hitap etmeden umutsuzluğa nasıl hitap edeceğiz? Sağlık pratisyenleri insanlara kendilerinin ihmalkar oldukları noktalarda nasıl yardım edecekler? – Eğitim ile mi!?

Peki, akademi ve büyük tedavi kurumları  yeni bilgiyi özümseyene kadar bu kişilerin yaşadığı sorunların kaynağı tedavisiz mi kalacak? Yasal sistem bile bağımlılıktan bihaberken bağımlılığı çözmesini nasıl bekleyeceğiz? Siyasi sistem bunu nasıl rasyonel olarak karşılayacak? Nihayetinde, toplum yanlış anladığı bir salgınla nasıl başa çıkabilecek?

Umutsuzluğu ve dolayısıyla bağımlılığı teşvik eden şartlar, her on yılda, küresel sanayileşmiş dünyada giderek daha fazla yer almaktadır. Daha fazla stres, daha fazla ekonomik güvensizlik, daha fazla eşitsizlik, daha fazla korku, gençler arasında daha fazla endişe, daha fazla yalnızlık ve izolasyon. Adbusters dergisinin son sayısında dikkat çektiği gibi: “Her gün, paylaşım başına ortalama 30 beğeni alabilirsiniz fakat cumartesi gecesi akşam yemeği yiyecek arkadaş bulmakta zorlanırsınız.” Toplumumuzun sürekli yenilenen her türlü kaçışçı zorlamalarla dolu olması hiç şaşırtıcı değil.

Mevcut opioid krizinde olumlu bir parıltı varsa, bu değişim olasılığıdır.

Varsayımlarımızı yeniden incelemeye zorlanıyoruz. Denetlenen uyuşturucu kullanım merkezleri gibi zarar azaltma uygulamaları – sadece 10 yıl önce Kanada’nın federal hükümetinin bir laneti görünse de- şu anda ülke çapında uygulanmaktadır. Ulusal partilerden iki tanesi, en azından sözde Uyuşturucu ile Mücadele (gerçekte travma geçirmiş insanlar ile mücadele) çılgınlığının sona erdirilmesi gerektiğini tartışıyorlar. Bu partiler Portekiz’in uyguladığı gerçekçiliğini ve hümanizmini benimseyen dekriminalizasyon mantığından yanalar. Toronto Sağlık Kurulu kısa süre önce bunun için çağrıda bulundu. Uzun zaman önce zarar azaltılma uygulamalarına bile şüpheyle yaklaşan büyük bir şehir için hoş bir gelişme.

Yasal soruların ötesinde, iyileşme olasılıkları, daha geniş bir bağımlılık anlayışından ve insan ıstırabındaki kaynaklarının takdirinden olacaktır.

Tedavi için gerekli olan, insanı olduğu gibi kabul eden çok seviyeli bir yaklaşımdır; bu durumda şefkat, damgalamayı, rehabilitasyon da cezalandırılmanın yerini alır. Bu şunları içerir: İhtiyaç duyanlar için denetlenebilir uyuşturucu kullanım sitelerini mümkün olduğunca çok sayıda toplulukta açmak; Diğerleri için yasal veya ahlaki zorlama olmaksızın yoksunluk temelli programlar açmak; Herkes için kişisel travma terapisi, herkese uyan bir çözümün olmadığını kabul etmek. Bağımlı insanlarla çalışan herkesin travma konusunda eğitilmesi gerekir.

Bağımlılığa karşı mevcut sosyal, yasal ve tıbbi yanıtlar uzun zaman önce yetersizliğini göstermiştir. Artan kayıplarımız, gereksiz insan fedakarlığımız, radikal bir revizyon için haykırmakta.”

Sizce Gabor Mate haklı mı?

Ülkemiz Kanada ile kıyasla nasıl bir durumda?

Tamam, bizim opioid krizimiz veya kaydedilmiş aşırı doz ölümlerimiz yok, fakat cezaevinde araştırma yaparken  “gençliği bitirdiler” diyen –birden fazla-kişiler neden bana ve birçok insanın kulağına haklı bir haykırış gibi geliyor o zaman?