Maddelerin yasaklanması için en yaygın kullanılan argüman, bazı maddelerin “bağımlılık” yapmasıdır. Bilimsel bir konu olarak, bu iddia çoğu kez belirtilir: Alkol, kafein, sigara veya eroin birkaç kez kullanılarak fizyolojik veya psikolojik bağımlılık üretmez; bu tür etkiler, tekrarlanan uzun süreli kullanımdan sonra (ve her zaman bağımlılık yaparlar gibi bir durum da yok) başlar.

Bununla birlikte, tüm bu maddeler – ve daha fazlası – gerçekten bağımlılık yapabilir.

Kafein örneğinden devam edelim. Dünya çapında yüz milyonlarca insan – belki milyarlar – çay, kahve ya da diyet kolaya bağlılığa sahiptir. Ancak bu durumu sağlık ya da politika konusunda bir tehlike olarak görmüyoruz. Neden? Çünkü uzun süreli, yoğun kafein kullanımı istenmeyen yan etkilere sahip değildir. Gerçekten de dünyanın büyük bir kısmı kahve ve çay alışkanlığı ile gurur duyuyor, kahveden kaynaklanan ve hatta ortaya çıkan mutfak keyfi ve sosyal etkileşimi övüyor.

Hükümetin “zararlı ürünleri” yasaklaması gerektiğine inananlar için, bu sorunun bir maddenin bağımlılık veya bağlılık yapıp yapmadığı değil, uzun süreli, ağır kullanımın sağlık, üretkenlik ve yaşamın başka yönleri içi sorun olup olmadığı sorulmalıdır. Bu konuyu alkol, tütün veya eroin için tartışmayacağım.

Fakat şunu sormadan da geçemeyeceğim,  düzenli sigara kullanımının akciğer kanseri ve fazlasına sebep olduğu bilinirken sigara neden yasal? Siroz ve daha fazlasına neden olan alkol neden yasal? Zararından fazla faydası olan kenevir neden yasak?  Hakkında çok bir şey bilmediğimiz bazı “uyuşturucu maddeler” neden yasak?

Akılcı kamu politikası bazen bana fazla geliyor.

Her gün milyarlarca insanın kola türevleri, kek, şekerleme ve fast food formatında şeker tükettiğini unutmak kolay. Marketlerimizin reyonları, renkli albenili ambalajı olan abur cuburlarla dolu. Aşırı şekerli ürünlerin reklamları dönüyor televizyonda.  Hamur işlerinde, şarküteri ürünlerinde hatta ketçapta bile şeker var. Yediğimiz her şeyde şeker var. Sinsice…

​​

Ayrıca bazılarımız bunu fazla tüketince hem fazla kilolu hem de diyabetik olabiliyor. Şimdi, eğer birisi diyabetik ve obez ise, ancak şeker, kola ve kurabiyelerin zararlı olduğunu bilerek, doktorunun “sağlıklı beslen” tavsiyesine karşı gelerek bu gıdaları tüketmesi ve tüketmediği zaman iyi hissetmemesi bağımlılığın tanımına birebir uyuyor. Uymuyor mu? Ne?  Bir önceki yazıyı okumadın mı sen?

Negatif sonuçlar (diyabet) yaşadıklarını bile bile henüz diyabetin neden olduğu davranışı sürdürmeleri bu kişileri bağımlı tanımına uygun haline getiriyor.

Şeker neden yasak değil? Yasa ve yürütme organları neden şeker satıcılarını kovalamıyor?

Bunun tersine, pek çok insan şekerin zararsız olmadığını anlamaya başladı ve bunun sonucunda şekeri bırakmayı denedi.

Hiç şeker yoksunluğu yaşadınız mı?

Peki ya süt ürünleri bırakmaya ne dersiniz? Ya da glüteni? Bu yiyeceklerin her birinin kendine özgü bir yoksunluk sendromu vardır, çünkü her biri tıpkı ağrı tedavisinde kullanılan opiatlar (morfin) gibi beyindeki opioid reseptörlerine bağlanmaktadır.

Bunları ben uydurmuyorum.

Kafein mu-opioid reseptörlerine bağlanan protein parçaları içerir (Boublik et al., 1983).

Modern buğdayın, buğday glüten hidrolizatlarından “yüksek opioid benzeri aktivite” olduğu gösterilmiştir (Loscalzo, 2007).

Şeker, beyindeki opioid ve dopamin reseptörlerine bağlanır tıpkı suiistimal edilen yasadışı uyuşturucu maddeler gibi (Colantuoni et al., 2001).

Son olarak süt ürünleri, caesomorfin içerir ve bu maddenin bağlılık yaratan özellikleri olduğu bilinnmektedir. (Stefanucci et al., 2018).​​

Buğday, Şeker, Kafein ve Süt ürünleri olmadan yedi gün geçirmeyi deneyin.

Bazı yasa yapıcılar ve hatta doktorlar, kenevirin bağımlılık yaratan ve yasaklanması gereken “tehlikeli bir madde” olduğunu savunur. Bu insanlar, mevcut gıdalarımızın, kişiyi potansiyel olarak bağımlı hale getirebileceğini veya fiziksel olarak bağlılık yaratabilecek birçok madde olduğunu unutuyor sanırım.

Söylediklerimi daha iyi anlayabilmeniz için, sizleri yedi gün boyunca evde bir deney yapmaya davet ediyorum.

Sabah uyanınca ekmek, simit, mısır gevreği veya glüten içeren herhangi bir ürün tüketmek yerine, yumurta ve domates ile avokado yemeyi deneyin. Kahve içmeyin, kafein ve şeker içeren hiçbir ürün tüketmeyin. 24-48 saat bunları yaptıktan sonra, nasıl hissettiğinize bir bakın.

Glüten, şeker, buğday ve/veya süt ürünlerinin yoksunluğu, opiate (morfin, eroin) yoksunluğu ile hemen hemen farksızdır, tabii ki opiate yoksunluğunun belirtileri daha ağırdır. Bu “detoksu” uygularken markette çikolata gördüğünüzde veya yolda pizza kuryelerini gördüğünüz zaman muhtemelen ağzınız köpürecektir.

Bağımlılık böyle bir şeydir işte.

“Şeker tüketmek için kimseye zarar verecek değilim”  demeden önce şunu bir düşünün.  Şeker tüketimi aşırı kilolu olmanıza neden olursa, ayağa kalkıp yürümenize engel olursa, çocuklarınızla birlikte yapacağınız aktivitelere kısıtlarsa, diyabet hastalığına sebep oluyorsa ya da kötü beslenme nedeniyle kalp rahatsızlığına yol açıyorsa, o zaman toplumun sizden geriye kalanı üzerinde de çok zararlı bir etkiye sahip.​​

Bu meydan okuma için uygun değilseniz bile, bir iki gün kahve içmeden gününüze devam etmeyi deneyin ve ne demek istediğimi daha iyi anlayın. Aslında çoğu insan kahvenin ciddi psikolojik ve fiziksel bağlılığa neden olduğunun farkında değil ama kahve sosyal olarak kabul görüyor değil mi?

Yani, kahvenin yarattığı etki kimin umurunda?

Peki ya şeker?

“Mısır gevreğine serpersiniz. Sabah kahvesine/çayına koyarsınız. Seve seve çocukların doğum günü pastalarına eklersiniz… Bir de çoğu işlenmiş gıda da mevcuttur – bolonez sostan, tuzlu krakerlere, ketçaptan, krem peynire. Bebek mamasında, cici bebede bile şeker var.” Diyor Dr. Mercola kendi websitesinde.

Sradan bir Amerikalı günde 12 çay kaşığı şeker tüketir, bunu ömre vurduğunuz zaman İKİ TONA yakın şeker tüketimi demektir.

Şeker tükettiğinizde, beyninizin doğal opioidlerinin üretimini tetikler – bu opioidler bağımlılık sürecindeki ana bileşendir. Basitçe, beyniniz kendi salgıladığı opiodlerin uyarılmasına bağımlı hale gelir, tıpkı morfin ve eroindeki gibi.

Beyniniz esasen kendi opioidlerinin salgılanmasını ya da eroin yapacağı gibi serbest bırakılmasını teşvik etmek için bağımlı hale gelir.

​​

“Neden bu kadar çok şeker yiyoruz anlamak zor değil – iyi tadı, ve beyninizde doğuştan gelen bir süreci dopamin ve opioid sinyalleri ile düzenleyerek bize keyif veriyor” diyor,  Dr. Mercola ve ekliyor:

“Bize hem fiziksel hem de duygusal düzeyde yaptığı şey tamamen başka bir hikâye, biraz analitik yaklaştığınız zaman, şeker tüketiminin sizi sadece sağlıksız değil, aynı zamanda mutsuz kıldığını görmeye başlayacaksınız. ”

Daha da fazlası, Kaliforniya Üniversitesi Pediatri Profesörü Robert Lustig’in verdiği demeçte:

“Uyuşturucu ile mücadele artık geri plana çekildi, bunun sebebi mücadelenin kazanılması değil. Aksine, farklı bir mücadelenin manşetlerde yer alması – obezite ile mücadele. Ayrıca, daha da sinsi bir madde, ben iddia ediyorum, kokain ve eroinden bile daha tehlikeli. Şu anki sıkıntımızın adı: Şeker. Kim çok masum, çok lezzetli ve bu kadar karşı konulmaz bir şeyin – Amerika’yı (sağlık sektör masrafları) ekonomik bozulmaya ve tıbbi çöküşe doğru itebileceğini tahmin edebilirdi?

Yazıyı bir not ile bitirmek istiyorum. Belli maddeleri “bağımlılık” yarattığına dair suçlamadan önce bir an için durun ve kendinize şunu sorun:

“Ben neye bağ(ım)lıyım?”

-0-

“Bağımlıyız hepimiz bir şeylere
Yani huzursuz oluyoruz yanımızda olmadı mı bu şeyler
Uçuk gözükmesin, telefonsuz durabilir misin?
Bağımlılık budur, akla ilk eroin gelmesin”

İndigo – Madde Bağımlısı

 

Kaynakça

Colantuoni, C., Schwenker, J., McCarthy, J., Rada, P., Ladenheim, B., Cadet, J. L., … & Hoebel, B. G. (2001). Excessive sugar intake alters binding to dopamine and mu-opioid receptors in the brain. Neuroreport, 12(16), 3549-3552.

Boublik, J. H., Quinn, M. J., Clements, J. A., Herington, A. C., Wynne, K. N., & Funder, J. W. (1983). Coffee contains potent opiate receptor binding activity. Nature, 301(5897), 246-248.

Loscalzo, R. (2007). The Role of Gluten in the Etiology of Neurodevelopmental Disorders: Opioid and Immunological Mechanisms. Nutritional Perspectives: Journal of the Council on Nutrition, 30(2).

Stefanucci, A., Mollica, A., Macedonio, G., Zengin, G., Ahmed, A. A., & Novellino, E. (2018). Exogenous opioid peptides derived from food proteins and their possible uses as dietary supplements: a critical review. Food Reviews International, 34(1), 70-86.

Vogel-Sprott, M. (1997). Is behavioral tolerance learned? Alcohol Health Res World, 21(2), 161-168.