Bu yazı aslen İskandinav Reform Konferansı 2017’de Anne-Marie Cockburn tarafından yapılan bir konuşmaya aittir.Merhaba, ben Martha’nın annesiyim. Bu isimle pek anılmıyorum son zamanlarda fakat şu anda buna imkânım varken bunu gururla söyleyebilirim. Dünyanın her yerinden gelen ve “Herkesin Çocukları: Güvenli Madde Kontrolü için Aileler” kampanyası yapan inanılmaz bir aile grubunu temsil etmek için buradayım. Öykülerimizi anlatıyor, milletvekillerinin ve yasa yapıcıların bu konuyla ilgilenmelerini sağlamak için elimizden geleni yapıyoruz.

Çocuksuz bir ebeveyn olmak tuhaf bir mirastır. İnanılmaz derecede yalnız olan, ama sesimi bulduğum ve kıymetli Martha’m adına, başka hiç kimsenin aldığım telefon görüşmesini almaması için hikâyemi anlatıyor ve mücadele veriyorum.

Martha kimdi?

Eh, o da 15. yaş gününe ulaştığında bunu merak ediyordu ve çoğu ergenin sahip olduğu isyankârlığı vardı. Ama bana; göre benim hayattaki amacım… Yaşama sebebim… Dünyamın merkezi… Ancak bir gün bir telefon geldi, 20 Temmuz 2013’te, %91 saf yarım gram MDMA (ekstazinin ana bileşen maddesi) kullanmasının ardından kızım 3 saat içinde öldü. Daha sonradan bana o kullandığı şeyin 5-10 kişi için bile yeterli olduğu söylendi.

Benim kimliğim, o berbat Temmuz gününde, sanki artık “anne olmadığım” düşüncesini bana hissettiren, kızımın artık var olmadığı bilinciyle yitip gitmişti. Aynı hastanede, doğum yapmıştım – 15 yıl, 9 ay önce. Normalde baş ağrısı ilaçlarını dahi kullanmayan bir insandım ama o anda kendimi acıdan kurtarmak için kendimi uyuşturmak zorunda olduğumdan, ilaç alabilmek için çığlık attım. Bu durumla baş edebilmem için bana 6 hafta boyunca kullanabileceğim Diazepam verildi, bunun için minnettarım oradaki insanlara.

Martha’nın ölümüyle beraber hayatımın çorak tarlasına baktığımda, “bir hayatımın, bir geleceğimin” olduğu aklıma geldi. Fazlasıyla yüksek sesliydi bu ses ve bir hayli netti. Bunun için hiçbir açıklamam yok, ama o zamandan beri büyük bir rahatlık kazandım – içimdeki bu yeni mantra, tek başıma devam etmek için ihtiyaç duyduğum umudun tohumlarıydı.

En kötüsünden korktuğun şeyin ötesinde yaşadığın zaman, yenilmez olduğunu ve hiçbir şeyin seni asla incitemeyeceğini düşünmek istersin, ama her seferinde başka bir gencin öldüğü haberini duyduğumda acı çekiyorum – ama en çok acı veren şey, ölümlerinin önlenebilir olduğunu bilmektir.

Yasaların yürürlükte olma sebebinin bizi ve sevdiklerimizi güvende tutmak için olduğunu biliyoruz. Eğer uzmanlar değişiklik ihtiyacını öneriyorsa, istatistikler ölümlerin yıldan yıla arttığını gösteriyorsa, o zaman kesinlikle onları değiştirmemiz gerekmez mi? Fakat siyasetin nasıl işlediğinin çok iyi farkındayım. Siyasette gerçekliğin çoğu zaman göz ardı edildiği, kaçınıldığı bir güç ve popülerlik yarışması olduğunu biliyorum.

Gerçeklerden saklanabilme lüksüne sahip değilim, her gün uyandığımda, Martha’nın gerçekten burada olmadığını hatırladığımda halen daha şaşırıyorum. Çocuksuz bir anne olarak burada durduğum gerçeği, 1971 Uyuşturucu Yanlış Kullanımı Yasasının başarılı olmamasından ötürüdür, bu yasalar bana hizmet etmiyor ve kesinlikle değerli Martha’mı korumam için yeterli değildi.

Bu Kanun, 1982’de Stockholm’de gerçekleşen İskandinav ülkeler arasında uyuşturucu barındırmayan bir toplum için vizyonlarını paylaşan İskandinav ülkelerin bakanlık toplantısına benziyor (Bu arada Norveç uyuşturucu madde tasarrufunu dekriminalize etti, yazının tamamı için).

Martha, Oxford’daki en iyi okullardan birine gidiyordu ve ergenliğinin ortalarındaydı. Hayatının bu döneminde biraz daha özgürleşiyordu ve yeni şeyler keşfediyordu. Bir ebeveyn olarak, çocuklarınızla konuşursunuz, onların gelişimlerinde her aşamada ilerlemelerine yardımcı olmaya çalışırsınız ve onların kendilerini anlamlı görmelerini ve kendilerini tehlikeye atmadıklarını umarsınız. Fakat Martha ve arkadaşlarının gördükleri ve yaşadıkları dünya ile benim ergenliğimde yaşadığım dünya arasında çok fark olduğunu kabul etmeliyim.

Dünya değişiyor.

Fakat toplum, konu maddeler olunca hala 1971’den beri aynı yasalarla yönetiliyor.

Hiçbir sorumlu ebeveyn, çocuklarının uyuşturucu kullandığını düşünmek istemez, ama Martha’nın yasal olarak düzenlenmiş, içerik ve önerilen dozlarla etiketlenmiş bir madde kullansaydı bugün hala hayatta olacağına inanıyorum.

Neticede, zehir ve ilaç arasındaki fark, dozdur.

Martha kafası iyi olsun istedi, ama ölmek istemedi. Hayatı sevdi, risk aldı ve çoğumuz için asıl olay; aldığımız riskleri aşıp böyle anıları birbirimizle paylaşmakken, Martha için durum böyle olmadı.

Keşke şimdi bildiğimi o zamanlar bilseydim, ama ne kadar acıklı olursa olsun hikâyemi insanlarla paylaşarak diğer insanların bu önemli konuyu öğrenebilmelerini ve bunlarla meşgul olabilmelerini hedefliyorum; çünkü her birimiz bu önemli diyaloğa katkıda bulunmadaki rolümüzü oynayıp, çok gerekli değişimin bir parçası olabiliriz.

Polis Martha’nın okul çantasını öldükten birkaç hafta sonra bana iade ettiğinde, bugün getirdiğim boş ayakkabılarını içeriyordu. Onlar, Martha’nın yokluğunun dokunaklı bir sembolüdür – ve onları doldurmak için kimsenin olmadığını bana hatırlatırlar.

​​Martha’nın ölümünden birkaç ay sonra, okullara gidip kendi araştırmamı yapmaya başladım – günümüzde genç olmanın nasıl bir şey olduğunu öğrenmek ve anlamaya çalışmak için. Çoğu, aldıkları karışık mesajlarla gerçekten şaşırıyor. Gençlere uyuşturucuların kötü olduğunu ve onları almamalarını söylüyorlar – yine de uyuşturucuya erişimin çok kolay olduğunu biliyorlar, çevrelerinde uyuşturucu kullanan birileri oluyor, bazı durumlarda yurtdışına çıktıklarında deniyorlar ve en acısı kullandıkları maddelere dair hiçbir bilgileri yok.

Sonuç olarak, modern toplumun yasaklardan başka bir şeye ihtiyaç duyduğuna inanıyorum. Yasaklar işe yaramıyor ve hiçbir zaman da işe yaramadı.

Yarasaydı, bugün ben bu konuşmayı yapıyor olmazdım.

Maddeleri yasaklamak ve karaborsaya itmek, maddeleri olduğundan daha belirsiz ve tehlikeli hale getirmek demektir.

40 yıldan uzun süredir yasakları ve cezaları destekleyen insanların argümanlarını duymak istemiyorum.

40 yıl boyunca uyguladığınız bu yöntem sizlere ne verdi? Televizyonda ve radyoda aynı tartışmaları duyuyorum – ahlaki argümanlar, kullanıcıları damgalama, parmakla işaret etme, toplumdan itme gibi şeyler ve artık ben bundan çok yoruldum. Çok fazla laf ve çok az iş var. Her geçen gün daha çok insan ölüyor veya ölme riskine maruz kalıyor.

Birinin kızı ya da birilerinin oğlu ve daha fazla çift boş ayakkabı…

Kızım için çok geç ama çocuklarınız, torunlarınız  ve sevdiklerimizi güvende tutmayan eski yasaların paslı zincirlerini miras almayacaklarını umuyorum.

 

​​Yazının orijinali için