Uyuşturucu ile mücadele nedir? Kimler ile mücadele etmekteyiz? 

Her şeyden önce bu “uyuşturucu” kelimesine açıklık getirmek gerekmektedir. Daha önce de bahsettiğim gibi bazı maddeler kişiyi uyarıp, hiperaktivite yaratırken, bazı maddeler ise kişiyi yatıştırıp, sakinleştirir. Buradaki “uyuşma” maddenin uyuşturucu etkisinden değil, kişinin madde kullanımının sonucu bitap düşüp, gündelik yaşam kalitesini kaybetmesinden, işlevselliğinin azalması manasında kullanılır. “Uyuşturucu” aslında bir metafordur. Bu bağlamda bakıldığı zaman alkol de bir uyuşturucudur; antidepresanlar da,  kumarhaneler de, sosyal medya da. 

Uyuşturucunun hangi bağlamda kullanıldığını anladıktan sonra bununla nasıl mücadele edeceğimizi düşünelim. Buradaki mücadele kiminle edilmektedir? Bireyleri uyuşturan maddeler/mekânlarla mı? Bu maddelerin satışından, işletmesinden sorumlu olanlarla mı? Yoksa uyuşturulan/uyuşmayı seçmiş bireylerle mi? 

Uyuşturucu ile nasıl mücadele ediyoruz? Bu mücadele yolu doğru mu? Mücadelenin şiddeti ne durumda? Elde edilen kazanımlar, kayıplardan daha değerli mi? 

Bu yazımda Kuzey Kıbrıs’ta uyuşturucu ile mücadelenin mevcut halinden ve atılması gereken adımlardan bahsedeceğim.

 

Bağımlılık nedir? 

Bu soruyu cevaplamak için, önce kullanıcı ve bağımlı arasındaki farkın kesinleştirilmesi gerekir. Örneklendirecek olursak; ben haftada bir veya iki kez, bir-iki bardak alkol tüketmekten zevk alırım, alkol kullanıcısıyım. Bağımlı mıyım? Hayır. 

Her gün alkol tüketen bir birey bağımlı mıdır? 

Tartışılır. 

Kişi hangi maddeyi tüketiyor? Her maddenin zararı aynı değildir.

Kişi maddeyi ne dozda kullanıyor – Kaç bardak içiyor?

Kullanılan madde kişiyi nasıl etkiliyor?  Gündelik hayatında; okulda, işte, evde, sosyal hayatında sıkıntılara yol açıyor mu?

Kişi maddeyi bulamayınca belli sıkıntılar yaşıyor mu? 

Fransa’da alkole getirilecek birtakım düzenlemelere ve kısıtlamalara karşı çıkan cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, öğlen ve akşam yemeği ile birlikte bir kadeh şarap tükettiğini ve şarabın diğer alkol türleri ile bir tutulmaması gerektiğini söylemiştir. 

Peki, bu adam bağımlı mıdır?

  SMLXL

 

 

Bence değil, neden mi? Yukardaki kıstaslara göre değerlendirelim. 

Macron’un kullandığı madde, satın alabileceği diğer maddelere kıyasla daha zararsız/hafif bir maddedir. 

Günlük tüketimine rağmen Macron, günde iki şişe viski değil, iki şişe şarap değil, iki bardak şarap içmektedir. 

Kullandığı madde Macron’u kötü etkilemese gerek ki, kendisi Avrupa’nın en gelişmiş ve köklü ülkelerinden birinin cumhurbaşkanı ve gayet iyi bir iş çıkarmaktadır. Burada iyi bir iş çıkarmasından kasıt; her sabah uyanıp işe gidebildiği, kazasız belasız işini yapabildiği, işi bittiği zaman eve gelebildiği gibi basit bir işlevselliktir, yoksa politika benim alanım değil. Macron’un başkanlığını değerlendirmek bana düşmez. 

Macron’un şarap bulamayınca krize girip, girmediğine dair bir bilgim yok ama mantığım bana Macron’un son derece yoğun bir kişi olduğunu ve bazen alkol tüketemediğini ama buna rağmen çok sıkıntı yaşamadığını söylüyor.

 

Kuzey Kıbrıs’ta durum ne? 

Kuzey Kıbrıs’ta kullanıcı da, bağımlı da suçludur. 

Kişinin tükettiği maddenin önemi yoktur, zamanında Birleşmiş Milletlerden ve ABD’den bir heyet çıkıp maddeleri sınıflandırdı, dediler ki; alkol yasal, kenevir değil. Antidepresanlar (seçici serotonin gerialım inhibitörü) yasal (bazıları reçeteli, bazıları değil) ama benzer bir madde olan methylenedioxymethamphetamine, yani MDMA (ekstazi’nin içindeki ana madde) yasak. 1960’ların sonunda maddeleri sınıflandıran heyetten sonra gelen heyetler ve yaptıkları çalışmalar, elde ettikleri sonuçlar nedense yasaları hiç etkilemedi ve dünyanın birçok yerinde bu yasalar sabit kaldı. Hâlbuki yine aynı dönemde doktorlar sigaranın sağlıklı bir şey olduğunu söylemekte ve hastalarına önermekteydi ama bugün sigaranın kanserojen olduğunu ve birçok başka sağlık sorunlarına yol açtığını kreşteki çocuklar bile biliyor. 

Kuzey Kıbrıs’a geri dönelim; maddeyi ne sıklıkta tükettiğinizin ve ne kadar tükettiğinizin bir önemi yoktur. Gelişmiş ülkelerde kullanıcı limiti diye bir limit vardır, bu limitin üstünde yakalanan kişiler belli durumlarda satıcılıktan yargılanabilirler. Yine gelişmiş ülkelerde narkotik polisi 0,2 gr kenevir için kullanıcıların evine baskın yapmazlar. Kişiler rastgele yakalandığında, kamusal alanda madde kullanırken yakalandığında, polis genellikle sözlü uyarıda bulunur veya belli bir para cezası alırlar, tıpkı aşırı hız yapan bir araç gibi (ki bu kişi ve başkaları için çok tehlikeli bir durumdur), mahkemeler 0,2 gr için çaba harcamaz. Daha da üzücüsü gazeteler yakalanan kişiyi açık ismi ve sansürsüz bir fotoğraf ile ifşa edip, 0.2 gramlık bir maddeyi 200mg diye öcüleştirerek yazmazlar. Düşünün ki; ailenizden biri, bir arkadaşınız veya bir tanıdığınız merak edip ilk defa madde kullandı veya madde kullanılan bir ortamda bulundu ve yakalandı. Ayıklayın pirincin taşını. 

Beyin cerrahı veya başarılı bir müzisyen olabilirsiniz ama üstünüzde madde varsa ne yaptığınızın bir önemi yoktur. Madde kullanımınızın sizin hayatınızı ne kadar etkilediğinin de hiçbir önemi yoktur. Bu madde yasak, sen yasak bir madde ile yakalandın. Kullanıcı, bağımlı veya satıcı ayırt etmeksizin gazetelere çıkarsınız. Bugüne kadar başarılarınızdan bahsetmeyen o internet gazeteleri, bir-iki tık alma uğruna sizi bir canavarmışçasına haber eder, bu da yetmezmiş gibi senelerce devam edecek mahkemelerde sürünürsünüz.

Başbakanın geçen günlerde “öncelikle gençleri kalkınma için yoğun şekilde teşvik edeceğiz” dediğini okudum ve iç geçirdim, dedim ki, “keşke öncelikle iki-sokum heyecan arayan gençleri gazetelerde yayınlayıp, cezalandırmasak”. Bu aralar konuşulan başka bir konu “Yurtdışındaki soydaşlarımızı geri döndürmek için birtakım projeler üreteceğiz”. Bilmem fark ettiniz mi ama biz bu uyuşturucu ile mücadele yüzünden beyin göçleri bile verdik, ülkemizde bestekâr ve müzisyen olan bir kişi 1-2 gramlık kenevir yüzünden mahkemeye çıkarıldı, mahkeme sürecinin sonunda ise pılını pırtını toplayıp kaçtı. 

Son olarak Kuzey Kıbrıs’ta madde bulamayınca krize girip girmemenizin de bir önemi yoktur, yasak bir madde ile yakalandın, bitti, suçlusun. Hem bağımlısın, hem suçlusun. Rehabilitasyon merkezimiz yok, bir süre içerde yatıp, “düzel” lütfen. 

Rehabilitasyon merkezi ile ilgili gelişmeleri takip etmekteyim. Rehabilitasyon merkezi bu ülkenin en büyük ihtiyaçlarından biridir ve bu konudaki gelişmelerin ciddi bir destekçisiyim AMA bu servisten yararlanacak kişiler kimler olacak? Bu servis bağımlılara sunulacaksa güzel, fakat kullanıcıların böyle bir servise ihtiyacı olmayabilir; belki kişi madde kullanmasına rağmen işlevselliğini koruyabilmiştir veya kişi ilk defa madde kullanmış ya da kullanılan bir ortamda yakalanmıştır. Peki şimdi bu adama rehabilitasyon yok mu? Bu adam hapse mi girecek? Bu yüzden madde kullanımının dekriminalizasyonu, yani suç unsuru olmaktan çıkarılması veya narkotik polisinde bir tavır değişikliği şarttır! 

Uyuşturucu ile mücadele bizde epey şiddetli geçmekte; bu konuda bir yeniden düzenlemeye gitmemiz gerekmektedir. Uyuşturucu ile mücadele hukuk ve suçtan çok, bir toplum sağlığı sıkıntısı olarak değerlendirilmelidir, bağımlılar ve kullanıcılar hapishane ile değil, arkadaşça, insana değer veren bir tavırla karşılaşmalıdırlar. Avustralya, 2001’de eroin kullanıcıları için güvenli bir yer sunan “denetimli enjeksiyon merkezleri” açmaya başlamıştır. Avrupa’da da varolan bu merkezler, temiz şırıngalar ve steril bir ortam dışında, anında acil yardım ve aynı şekilde arzu edilirse uzun vadeli yardım sağlıyor. Personellerin, aşırı doz ve diğer zorluklarla başa çıkmak için eğitimli olmasına ek olarak, bu merkezler uyuşturucu kullanımı hakkında bilimsel bilgi de sağlamaktalar, aynı şekilde kişi, madde kullanımını bırakmak istediği an çok güçlü bir destek almaktadır. İsviçre’de, bağımlılara yardımcı olabilmek için enjeksiyon odaları ve iğne tazeleme malzemeleri mevcuttur. 2006 yılında, damar yolu ile kullanılan uyuşturucuların yaygınlaşması üzerine yapılan bir çalışmada, ülkenin yeni eroin kullanıcısı olmadığı tespit edildi. Daha önce Batı Avrupa’da en yüksek HIV oranına sahip olan İsviçre, uyuşturucu politikalarını değiştirmeye karar vermiştir (Gerlich, Gschwend, Uchtenhagen, Krämer, & Rehm, 2006).  

YAPILMASI GEREKENLER

1-     KULLANICILARIN FOTOĞRAFLARININ GAZETEYE BASILMAMASI, İSİMLERİNİN AÇIK ŞEKİLDE YAZILMAMASI

Bu uygulamanın yarattığı fişleme, aşağılama ve hasardan bu yazıda da, daha önceki yazılarımda da bahsettim. Bu uygulamanın etkilerini anlamak için bilimsel bir çalışmaya ihtiyacımız yok, kendinizi o haberlerdeki kişilerin, ailelerinin ve arkadaşlarının yerine koyun, anlarsınız. Böyle bir uygulama varken, lütfen kimse kullanıcıların/bağımlıların rehabilitasyonundan bahsetmesin. 

İşin daha kötüsü; artık internet çağındayız, her şey bir tık kadar uzağımızda. KKTC’de haber siteleri var. Buradaki haberler bir yere gitmiyor arkadaşlar. Eskiden böyle olaylar gazeteye basılırdı, bir süre sonra o gazeteyi anca arşivlerden bulabilirdiniz. Şimdi öyle değil, birinin adını Google’a yazarsınız ve BAM. Sadece baş harfler yazılsa, fotoğraf kullanılmasa belki yine sıkıntı çıkmazdı ama bu gazetelerin gerçekten bir etik anlayışı yoktur. Ne internet, ne de fiziki gazetelerde bu tarz haberler yapılmamalı! “Eee adamlar narkotik olayları haber yapmasın mı?” diyebilirsiniz, yapsın tabii ki ama büyük olaylardan bahsetsin. 

Adanın diğer tarafında böyle haberler çok yok, varsa da toplumu ilgilendiren uç olaylardır. Geçenlerde baktığımda Limasol’da 5kg Hint keneviri ele geçirildiğinden bahsedilmekteydi, açık resim yok, açık isim yok.  5kg, 5000gram! Bizim internet gazetelerimiz? 0,2 gramı, 200mg yazsın, yüzler açık, isimler açık. Ne mutlu bize ki kimin oğlunun, kimin çocuğunun ne kadar otla, bonzaiyle yakalandığını biliyoruz. Süper gazetecilik. 

2-     Narkotik polisinde sorgu yöntemlerinde ve tavırda yeniden düzenlemeye gidilmesi 

Gazetelerde yapılan haberlerde polis genellikle kahraman, madde kullanıcıları ise canavar olarak gösterilir. Bence ortada ne bir kahramanlık var, ne de bir canavarlık. Öyle ya da böyle narkotik polisi işini yapmaya çalışır, adamlar için belli yasalar hazırlanmış, belli sınırlar çizilmiştir. İşe girerler ve belli bir ortamda pişerler. 

Günün sonunda bu insanların da derdi, herkes gibi evine ekmek götürmek ve topluma fayda sağlamaktır. Bu polislerin de çocukları vardır ve muhtemelen, başka çocukların da zarar görmemesi için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Kendilerince “sokakları zehirden temizleyen” bu polisler ne kadar başarılı olmuştur? 

Devrim Demir’in haberine göre, 2017 yılı Ocak-Aralık ayı itibarı ile uyuşturucu suçuna bulaşan 544 kişi tutuklandı. Lefkoşa’da 246, Girne’de 130, Mağusa’da 130, Güzelyurt’ta 29, İskele’de ise 9 kişi suça karıştığı nedeniyle işlem gördü. Buna bağlı olarak yapılan uyuşturucu operasyonlarında Lefkoşa’da bir yılda 1 kilo 834 gram Hintkeneviri, 516 gram Bonzai, 74 gram kokain, 3 gram eroin, 3 adet LSD, 1121 Ecstasy hap, 152 kök Hintkeneviri bitkisi ele geçirildi. Gazimağusa’da ise 372 gram Hintkeneviri, 1 kilo 781 gram Bonzai, 101 gram kokain, 7 gram MDMA, 1393 adet ecstasy hap ve 19 kök Hintkeneviri bitkisi tespit edildi. Girne’de 2017’de 3 kilo 929 gram Hint Keneviri, 159 gram bonzai, 158 gram kokain, 5104 adet ecstasy hap ele geçirildi.Tamam, yakalanan çok, ama bu işin ardı arkası kesilmiyor. Sürekli yakalanan birileri var. Mücadele ede ede bitmedi mi bu uyuşturucu? Demek ki, yöntemde bir yanlışlık var. Yaşlar 20-35 arası. Çoğu kullanıcının üstündeki miktarlar komik. Yakalanan bu insanlara ne oluyor? En iyi ihtimalle isimleri internet gazetelerinde uzunca bir süre kalıyor, rehabilite olmuyorlar, toplumdan dışlanıyorlar. Hapse atılanlar, çıkınca rehabilite olmuyorlar, hapse atılan kullanıcılar cezaları bitince hayatlarına kullanıcı ve “suçlu” olarak devam ediyorlar, böylece de uyuşturucu ile mücadelenin şiddeti artıyor. Gelişmiş ülkeler bireyin madde kullanmasını kriminal bir vakadan ziyade bir toplum-sağlık sorunu olarak görmektedir. 

Bazen verilen bu mücadelede kullanılan şiddet göz ardı edilebilir. Buna örnek olarak; sorgu odalarında maddenin kaynağını ve “büyük patronları” öğrenmek için atılan dayak ve yapılan işkenceler gibi. Bu dayak, mafyaya veya kartel mensuplarına atılsa belki şikâyet etmezdim, ister inanın, ister inanmayın buradaki dayak genellikle 1-2 gram ot veya sentetik kenevir için atılmaktadır. Suçun kabul edilmesi veya daha fazla bilgi verilmesi için. İşte ben de tam bu noktada narkotik ekiplerindeki o dayakçı polislere ve buna göz yuman diğer polislere hatırlatmak isterim ki, o kullanıcıların yerinde kendi çocukları da olabilirdi, muhtemelen gözlerinden sakındıkları, uğruna mesai yaptıkları, “sokakları temizlemeye” çalıştıkları çocuklarının suç unsuru tartışmaya açık bir konu yüzünden şiddet görmesinden hoşlanmazlardı. 

Narkotik polisinde birtakım reformlara gidilmesi gerekmektedir. Birincisi, kişinin tutuklanmasından mahkemeye çıkma anına kadar karanlık bir süreç vardır. Bu süreç içerisinde kullanıcılar, kamerasız sorgu odalarında, yanlarında avukatları olmadan “sorgulanırlar”. Bu sorgunun sonu ise gönüllü yemin vermekle biter. Duyduğum bir vakada ise doktor bile verdiği darp raporunu yalanladı. Bence narkotik polisinin yeri ülkemizin sınırları, limanlar ve havaalanlarıdır, büyük uyuşturucu şebekelerinin içine sızmaktır, mahalle arasında üretilen maddelerin peşine düşmektir. 1-2 gram ot ihbarı alındığı zaman ev basmak? Suçu üstlenmek istemeyen kişiye şiddet uygulamak? Bence narkotik polisimizin işi bunlar olmamalıdır. 

3-     Maddelerin güncel sınıflandırılması

Nasıl mı? Uyuşturucu ile mücadele komisyonu ve maddeler hakkında bilgili olan kişiler, daha önce bundan bahsettiğim çalışmada olduğu gibi oturup, maddeleri değerlendirirler, maddeler enine boyuna tartışılır.

Bu kişiler arasında birçok farklı meslek ve disiplinden bireyler olmalıdır. Bu oluşumda; ceza hâkimi de olur, doktoru da, narkotik polisi de, klinik psikoloğu da. Müstakbel bir psikofarmakologa yer vermek istenirse, bu ben oluyorum, böyle bir oluşumda seve seve yer alırım. 

Günün sonunda yapılan tartışmalardan sonra maddeler zararlarına ve etkilerine göre sınıflara ayrılır, bu sınıfların cezalarının ne olacağı ve buna benzer konularda görüşler paylaşılır. Günün sonunda tahmini şöyle bir tablo ortaya çıkar: 

Eroin, kokain, metamfetamin, crack kokain A sınıfı. 

Ketamin, MDMA, Ecstasy, B sınıfı. 

Kenevir, LSD ve psilocybin mantarı C sınıfı. 

Bir de sentetik kannabinoid türü uyuşturucular bir dönem yasa açığından faydalanıp yasalmışçasına kullanılmaktaydı, bence sentetik/imitasyon olan her maddeyi yarattıkları büyük zararlardan dolayı A sınıfı uyuşturuculara tabi tutmak gerekir. 

4-     Sınıflandırılan maddelere kullanıcı limiti getirilmesi 

Bu maddeleri sınırlandırmaktan daha basittir, bu durumda dersiniz ki “C sınıfı maddelerden, kenevirin kullanıcı limiti 5 gramdır. 5 gramın üstü satıcılığa girer, mahkemeye çıkıp belli bir ceza alması gerekir. 5 gramın altı hızlı bir mahkeme süreci sonrasında para cezası alır.” 

Bu sadece bir örnektir, kullanıcı limiti ülkeden ülkeye değişkenlik göstermektedir. Kenevir konusunda rahat olan Hollanda’da kenevir satılan yerlerden günlük alınabilecek azami limit 5 gramdır ve ortalama 50 Euro’dur. Uruguay’da eczanelerden alınabilecek günlük azami limit yine 5 gramdır fakat fiyatı 6,5 Dolar’dır. Madde kullanımının illegal olduğu ülkelerden biri olan İngiltere’de de kullanıcı limiti 5 gramdır ve kişi madde ile yakalanma durumunda sözlü uyarı veya para cezası ile karşılaşır. 2015 yılının başlarına kadar Jamaika’da kenevir yasadışıydı, milletvekilleri, iki ons’a (56.6 gram) kadar kenevir tasarrufunu dekriminalize etmeye (suç unsuru olmaktan çıkarmaya) ve kullanıcıların evlerinde beş köke kadar kenevir yetiştirebilmesine izin verdi. 2013 yılında Alp bölgesi, ciddi uyuşturucu kaçakçılığına odaklanmak için polis güçlerini rahatlatacağı gerekçesiyle kenevir cezasını kaldırdı (dekriminalize etti). 10 grama kadar kenevirle yakalanan herkes, 100 CHF (68 £) para cezası ile cezalandırılacak ve sabıka kayıtlarına geçmeyecek  (McCann, 2011; Massin, Carrieri, & Roux, 2013). 2008 yılında, Ekvator, bütün yasadışı maddeleri dekriminalize etmiştir. Ekvator’da hükümetin belirlediği azami sınırlar şu şekildedir; 10 gram esrar gibi “hafif uyuşturucular” taşıyabiliyorken, 100 miligram eroin veya 80 miligram MDMA gibi “sert ilaçlar” taşınabilinmektedir (Jácome & Velasco, 2016).

 

5-     Maddeler ile ilgili çağdaş eğitim 

Uyuşturucu ile mücadelede iki esas amaç vardır, birincisi tedarik etme, diğeri ise talebi azaltmaktır.  Tedariğin nasıl azaltılacağı benim alanıma girmez, ama talep konusunda belli fikirlerim var. Burada uyuşturucu ile mücadele komisyonunun da uzun süredir üstünde uğraştığı uyuşturucu maddelerle ilgili eğitimi müfredata dâhil etmek. Fakat burada kritik bir nokta vardır. Bu eğitimin içeriği ne olacak? Maddeleri öcü gibi göstermenin pek bir faydası yoktur, böyle durumlarda ki ben de bu durumdaydım, keneviri eroin kadar kötü bir madde zannetmekteydim. “E bu kötü bir şey mi?” diye sorabilirsiniz. Kötü bir şey, çünkü bir defa kenevir tüttürmek ile bir defa damardan eroin almak arasında dünyalar kadar fark vardır. 

Başka kritik bir nokta ise bu eğitimi sadece okul ile kısıtlı bırakmamaktır. Bazı öğrenciler için okulda gösterilen her şey ama HER ŞEY sıkıcıdır ki bu öğrenciler madde kullanımına en yatkın olan risk grubunu oluşturmaktadır. Bu öğrencilere erişebilecek, gençlerin dilinden anlayan bir internet sitesi yapmak önemlidir. Bunun bir örneği İngiltere’de yapılmıştır. http://www.talktofrank.com/ adlı adresten ulaşılabilen bu site A’dan Z’ye bütün maddeleri içermekte ve hepsini maddenin ne olduğuna, hissettirdiklerine, potansiyel risklerine ve hukuki durumlarına dair bilgi sunmaktadır. Bunun en büyük artısı kişi madde kullanılan bir ortamda bulunduğu zaman okulda gördüğü dersi hatırlamak yerine, telefonunu çıkarıp internetten maddeler hakkında devletin sunacağı objektif bilgilerden yararlanabilir, kim bilir belki de bu sistem sentetik kannabinoid (bonzai) ile keneviri aynı zararlılık seviyesinde gören bir genci kötü bir deneyimden kurtarabilir. 

Örnek üstünden anlatacak olursak ebeveynler çocuklarına “evde sigara içtiğini görürsem tokadı yersin” dediği takdirde, çocuk sigarayı anne babasının göremeyeceği bir yerde içecektir. Önemli olan çocuğa neden sigara içmemesi gerektiğini anlatmaktır, çocuk burada halen daha sigara içmek istiyorsa problem muhtemelen sigarada değildir. Tabii ki kişinin sigarayı sadece dertli olduğu için değil zevk aldığı için de içebilmesi mümkündür ki sigaranın ne kadar zararlı bir şey olduğunu hepimiz biliyoruz. Paketlere de basıyoruz, sigara yasal. Uyuşturucu ile mücadeleden sigaranın ve alkolün neden muaf tutulduğu ile ilgili yazım için buraya tıklayınız. 

6-     Kenevir konusunda halkın tavrının öğrenilmesi ve referanduma gidilmesi 

Kenevir ve sentetik kannabinoid (Bonzai) ülkemizde en çok tüketilen maddeler arasında, ülkemizdeki uyuşturucu suçlarının da büyük bir çoğunluğunu bu maddeleri kullanan kişiler oluşturmakta. Serdar Denktaş ve partisi DP, kenevir, denetimli serbestlik ve cezai sistem konusunda liberal bir görüş koymuş olsa da, halkın kenevir hakkında ne düşündüğü halen daha bir gizemdir. Tıbbi olarak faydası çok olan kenevirin faydaları ile ilgili yazım için buraya tıklayın. Kenevir, eğlence amaçlı kullanıldığı takdirde alkolden daha zararlı değildir. Ben halkımızın kenevir konusunda fikrinin alınmasını ve bu fikir doğrultusunda dekriminalize veya yasallaştırma yoluna gidilmesi taraftarıyım. 

Hapishanede kenevir ile ilişkili suç işlemiş kişiler muhtemelen diğer madde kullanıcılarına (alkol dâhil) göre daha işlevsel ve daha potansiyel sahibi kişilerdir. Bunun sebebi kenevirin şeytani bir bitki olmamasıdır. Yukarıda da bahsettim, kenevirin şizofreniye yol açtığını iddia eden çalışmalar 1960’larda yapılmış çalışmalardı ve belki garip gelecek ama bu çalışmalar 50 yaşını aşmış çalışmalardır.

 

7-     Tıbbi kenevir yetiştirme ve satış izinlerinin verilmesi, ve bunun vergilendirilmesi 

Diyelim ki halkın kenevire karşı olan tutumu olumsuz çıktı. Bu halkın bir kesiminin tıbbi kenevire ihtiyaç duymadığı veya duymayacağı manasına gelmez. Burada izlenebilecek iki politika vardır ya Kanada’da olduğu gibi devlet özel yetiştirme izinleri satacak, şirketler ihaleye girip bu izinleri satın alacak, yetiştirilen kenevir devlet tarafından denetlenecek (ki bizim memlekette bu her zaman büyük sıkıntıdır) ve yapılan satışlar vergilendirilecek. Ya da devlet kendi kenevirini kendi yetiştirecek, eczanelerde belli bir reçeteyle satacak ve belli bir vergilendirmeye tabii tutulacak. Bu sistem sayesinde devlet yetiştirdiği/denetlediği kenevirin ne olduğundan haberi olacak, genellikle çok yüksek THC’si olmayan, sağlık koşulları için uygun, organik gübre ile yetişen, kısacası alkol ve antidepresanlardan daha organik ve daha az yan etkisi olan bir madde yetiştirecekler. Devlet bir kere verginin tadını aldı mı, sonra kurulacak hükümetlerin bunun önüne geçeceğini de sanmıyorum. Bakınız gece kulüpleri (kerhaneler) ve kumarhaneler. 

Gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki bu sistem önümüzdeki 10 yılda dünyanın çoğu yerinde uygulanacaktır. Mesele, bizim ne zaman harekete geçeceğimiz ve ne zaman takipçi olmayı bırakıp, öncü olacağımızdır. Burada kocaman bir endüstriden bahsetmekteyim. Ülkenin tanınma sıkıntısına bir çözümden, hükümetin yapacağı paracıklardan, tarım endüstrisine kazandırılacak ivmeden, istihdamdan, madde denemiş veya kullanmış gençlerin gelecekleriyle uğraşılmamasından, turizmden, organik eczacılıktan, bilimsel araştırmalardan ve özgürlükten.

Eğer yazdıklarımla hemfikirseniz, bu yazıyı paylaşın.

10 yeni kişiye bile erişsek bu bir başarıdır. Uyuşturucu ile mücadelede belli değişikliklere gidilmesi gerekiyor. Sessiz kalmanın bir mantığı yok, çünkü o 1-2 gramla yakalanacak olan birinin çocuğu, kardeşi, sevgilisi, arkadaşı vesairedir.

Birlikten kuvvet doğar.

 

 SMLXL

 

Kaynakça

 

Gerlich, M., Gschwend, P., Uchtenhagen, A., Krämer, A., & Rehm, J. (2006). Prevalence of hepatitis and HIV infections and vaccination rates in patients entering the heroin-assisted treatment in Switzerland between 1994 and 2002. European journal of epidemiology, 21(7), 545-549.

 

Jácome, A. I., & Velasco, C. A. (2016). Ecuador: The Evolution of Drug Policies in the Middle of the World. In Drug Policies and the Politics of Drugs in the Americas (pp. 71-86). Springer, Cham.

 

McCann, E. (2011). Points of reference: knowledge of elsewhere in the politics of urban drug policy. Mobile urbanism: Cities and policymaking in the global age, 97-122.