Konferansa rötarlı varmamdan dolayı ilk iki konuşmayı kaçırdım. Ilk dinleyebildiğim konuşmacı Matej Cervek’di, kendisi tıp doktoru ve uluslararası kannabinoid enstütüsünde uzman üye olarak görev almakta.

Bilimsel gerçekler ile tıp uzmanlarının bilgi ve görüşleri arasındaki uçurum ve endokannabinoid sistemi ile ilgili potansiyel klinik faydaların kaybı üzerinde durmaktaydı. Matej konuşmasında kenevirin ne büyülü bir bitki olduğundan ne de şeytani bir narkotik madde olduğundan bahsetmekteydi. Açıkcası konuşmasında pek bilinmeyen bişeye deyinmedi fakat ilk konuşma olduğu için amacı insanları ısındırmak ve konularla bilgisi olmayanlara kısa bir özet geçmekti.

Petros Evdokas – Sen çok güzel bir detaysın.

Petros Evdokas’tan kısaca bahsedelim; ‘Kendisi Kıbrıs Cumhuriyeti Kenevir Dostları’ derneğinin kurucu üyesi olup, 1970’lerin sonlarından beri biyoloji ve doğal tedavilerde aktif rol almaktadır.

Buna ilave olarak 1980’li yılların ortasından beri kenevirin legalleşmesi hareketinin içinde bulunmaktadır. Kendisi aynı zamanda birçok kanser hastalığı için tıbbi kenevir tedavilerini denetler; Hastalar için kenevire erişimin sağlanması ve tıbbi kenevir ve ilgili konularda sağlık bakanlığı, politikacılar ve sivil toplum örgütlerinde danışmanlık hizmeti vermektedir.

Petros’tan ilgi çekici noktalar:

Kenevir ile ilgili bilinen ilk yazılı bilgi heraklitos’un “De Materia Medica” adlı eserinde geçmektedir. Heraklitos burada kenevire dioskorides (star plant/yıldız çiçeği) adını vererek yerel tıptaki kullanım alanlarından bahseder.

Kıbrıs ağzında sıkça kullanılan “kannavuri” teriminin aslında “kannabis” kelimesinden geldiğinden bahsetti.

Bundan sonra ada ingiltere’ye kiralanana kadar adadaki kenevir üretim ve tüketiminden, hatta kenevir üretimi ile ünlü iki köyün adını kenevirden aldığına değindi. Bu köylerden biri Lefkoşa’nın 53 kilometre uzağında olan Kannavia’dır. Köyün adı, Büyük Kıbrıs Ansiklopedisi’ne göre köyde oldukça yaygın olarak kullanılan “kannavin” (Cannabis sativa L.) adlı bitki ile bağlantılıdır.

Fakat 1953 yılında Ingiltere kenevir üretimine ve tüketimine karşı sıkı bir denetim getirmiş ve kalabalık ve silahlı ekipler kenevir tarlalarını yok etmişler.

Bundan sonra uzun süre adada kenevir kullanılmamış ve zamanın ruhuna uyup Amerika ve birleşmiş milletler’in dünyanın başına sardığı uyuşturucu ile mücadeleye dahil olmuşuz.

Buradan sonrası zaten bildiğiniz gibi.

Petros sözlerine Güney Kıbrıs’ın yaklaşık %10’unun kenevir kullandığına değinerek devam etmekte, buna ilave olarak mevcut kenevir yasalarını ve tıbbi kenevir ile ilgili atılacak adımları eleştirmek.  Yaptığı eleştiriler ise gayet yerinde. Hatırlarsanız Güney’de iki firmaya lisans vermek ve iki firma dışında kimsenin kenevir yetiştirme hakkının olmamasından bahsediliyordu.

Petros bu duruma karşı.

Petros diyor ki, bu bahsedilen durum AB’nin tekel anlayışıyla ters düşmekte.

Buna ilave olarak, tıbbi kenevir yetiştirilmesinin kişilerin hakkı olmamasının mantıklı olmadığını söylemekte. Petros diyor ki benim evde yetiştireceğim domatesler, koca tarlalar dolusu domates yetiştiren şirketlerin işini hiçbirşekilde etkilemez. Bu yetkiyi sadece büyük kuruluşlara vermek doğru değil.

(Bu görüşe katılıyorum, kişi kendi tüketeceği keneviri kendi yetiştirebilmeli, işin içine büyük hasatlar, satış vesaire girerse de devlet buna müdahale etmeli)

Buna ilave olarak, kenevirin bütün seçenekleri tüketilmiş burada petros parantez açıp “bütün zehirli ve zararları ilaçları almış” kişilere sunulmasının yanlış olduğunu. Kenevirin kişisel, dini ve tıbbi bir hak olduğundan bahsediyor.

Bu olay esnasında ön tarafta oturan sağlık bakanlığı çalışanlarına “siz bu söylediklerimi ciddiye almıyorsunuz ama olsun” diyerek ilişiyor ve konuşmasına devam ediyor.

Tıbbi kenevir dışında kenevirin kötüye kullanımının en büyük sebebinin bitki hakkında yeterli bilgilendirme olmaması olduğunu söylüyor.

Biyokimyasal atıklar, radyasyon gibi tehlikeli durumlara karşı sıkı denetim yasalarımız yokken neden kenevire karşı sıkı yasalarımız var diye soruyor ve bu AB yasalarını çiğniyor diye ekliyor Petros.

Konferanstaki konuşma süresi yarım saat, fakat petros 15 dakikasına girdiğinde petrosa sessizce uyarıda bulunyorlar. Petros sorusu olanları cevaplayabilirmiyim diye sorduğunda ise, bir sonraki konuşmanında eşit derecede önemli olduğunu söyleyip sahneden indiriliyor. Seyircide bir “peeee” havasında “awwww” sesi yükseliyor.

Uygun zamanda petros ile birebir görüşerek daha fazla detay sunacağız, adamın kitabı bile yazılır.

Petros 1970’lerden beri engindüşünüyor.